Makber ne demek edebiyat? (Bir yasın, bir sevdanın ve bir mirasın hikâyesi)
Bir akşamüstü, gün batımının solgun ışığıyla sararmış sayfaları arasında gezinirken, bir kelimeye takıldı gözüm: Makber. Sessiz, ağır ve anlamı derin… O an anladım ki bu sadece bir kelime değil; bir yürek çığlığı, bir aşkın ardından yükselen dua, bir insanın kayıpla yüzleşme biçimiydi. Gelin, bu kelimenin içini bir hikâyeyle dolduralım. Çünkü bazen kelimeler, yalnızca bilgiyle değil, duyguyla da anlaşılır.
Bir Veda Hikâyesi: Yusuf ile Elif’in Makberi
Yusuf, hayata çözüm odaklı bakan biriydi. Mühendislik zihniyle düşünür, her sorunun mutlaka bir cevabı olduğuna inanırdı. Elif ise tam tersiydi; kalbiyle yaşayan, ilişkilerde derin bağlara önem veren, empatisi yüksek bir kadındı. Onların yolları bir kütüphanede kesişti; biri satır aralarındaki düzeni, diğeri duyguları ararken…
Aşkları da tıpkı onların karakterleri gibiydi: Yusuf’un stratejik planlarıyla Elif’in sezgisel yönü birleşmiş, iki zıt ruh birbirini tamamlamıştı. Fakat hayat, her zaman planlandığı gibi ilerlemezdi. Elif ağır bir hastalığa yakalandı ve Yusuf’un elinden hiçbir çözüm gelmedi. Ne hesaplamalar ne ilaçlar işe yaradı. Elif gittiğinde geriye sadece derin bir sessizlik ve Yusuf’un tutunacağı tek bir kelime kaldı: Makber.
“Makber”in Anlamı: Mezardan Öte Bir Yas
Edebiyatta “Makber”, Arapça kökenli bir kelimedir ve “mezar, kabir” anlamına gelir. Ancak bu kelimenin asıl derinliği, Abdülhak Hâmid Tarhan’ın en ünlü eserinde saklıdır. Hâmid, çok sevdiği eşi Fatma Hanım’ın ölümünden sonra hissettiği tarifsiz acıyı kelimelere dökmek için 1885 yılında “Makber” adlı manzum eseri kaleme alır. Bu eser, yalnızca bir ağıt değildir; ölüm karşısında insanın çaresizliği, aşkın ölümsüzlüğü ve hayatın anlam arayışı üzerine yazılmış bir edebiyat anıtıdır.
“Makber”, Türk edebiyatında modern şiirin öncülerinden biri olarak kabul edilir. Klasik kaside anlayışının dışına çıkar, duygunun merkezde olduğu bir şiir diliyle okuyucuyu sarsar. Ölüm teması, kişisel bir trajediden yola çıkarak evrensel bir sorgulamaya dönüşür.
Yusuf’un Makberi: Çözüm Arayışından Kabullenmeye
Elif’in ardından geçen aylar, Yusuf için bir ömür gibiydi. Önceleri bir çözüm bulabileceğini sandı; belki de bilim bir gün onu geri getirebilirdi. Fakat zamanla anladı ki “makber” sadece bir mezar değil, aynı zamanda kabul edişin eşiğiydi. Sevdiği insan artık bir toprak altında değil, anılarında, kelimelerinde ve her sabah güneş doğarken hissettiği o derin özlemde yaşıyordu.
Yusuf artık “çözmek” yerine “anlamaya” başlamıştı. Elif’in yokluğu, ona yaşamın her anının kıymetini öğretti. O da bir defter alıp yazmaya başladı. İlk kelimeyi yazarken parmakları titredi: “Makber…”
Kadın ve Erkek Perspektifinden Makber
Makber, bir kelime olmanın ötesinde insanın kayıpla başa çıkma yolculuğunun metaforudur.
Erkek bakış açısı, çoğu zaman çözüm ve mantık arayışına yönelir. Yusuf gibi düşünenler için makber, kabullenilmesi gereken bir son, yaşam denkleminin değiştirilemeyen parçasıdır.
Kadın bakış açısı ise ilişki, bağ ve duygular üzerinden ilerler. Elif gibi hissedenler için makber, sevginin bitmediği, sadece biçim değiştirdiği bir yerdir.
Bu iki yaklaşım birleştiğinde, “makber” yalnızca ölümü değil, insan ruhunun iyileşme sürecini de anlatır.
Makber: Ölümden Doğuma Açılan Bir Kapı
Edebiyatta makber, hem bir son hem de bir başlangıçtır. Hâmid’in mısralarında ölüm, yeni bir anlam katmanına ulaşır: “Sevgi toprağa karışsa da, insan kalbinin derinliklerinde yaşamaya devam eder.” Belki de bu yüzden makber, bir “veda” değil; hatıraların yeniden doğduğu bir mekândır.
Son Söz: Kelimelerin de Mezarları Vardır
Makber, sadece bir mezar değil; bir kalbin yas tuttuğu, bir aşkın ölümsüzleştiği, bir insanın kendini yeniden tanıdığı yerdir. Yusuf ve Elif’in hikâyesi, her birimizin içinde taşıdığı küçük bir makberi hatırlatır: kaybettiklerimizi, unuttuklarımızı, hâlâ özlediklerimizi…
Ve belki de en güzeli, makberin bize öğrettiği şudur: Bazı vedalar sonsuz değildir; sadece başka bir varoluşa açılan kapılardır.
Şimdi sen söyle sevgili okur… Senin içinde taşıdığın “makber” neyi saklıyor?